16 Nisan 2014 Çarşamba

Zuhal Bibi isminin hikayesi...

Annem küçükken uyuduğumuzda yanı başımıza radyo açarmış, elbette TRT :)

Gözlerimiz daldı türkü, sağa döndük türkü, sola döndük türkü...
Bazı türküleri duyduğumda sözleri tanıdık geliyorsa mutlaka küçükken dinlemişimdir ben bunu diyorum.

Ailem Karadenizli, çocukluk yaz tatilleri bolca memleket kokulu. Çeşit çeşit ağaçlar, ırmaklar, dereler, değirmenler, fırınlar, incir ağacında salıncak, gözün alabildiğince yeşil topuklar, yaylalar, inekler, tavuklar, köpekler, kediler, akşamleyin vrak vrak, ayağını nereye basarsan orada kurbağalar. Bugün fellik fellik aradığımız köy hayatı, doyabildiğince çocukluk...

Bildiğim kadarıyla Karadeniz yörelerinde "bibi" kavramı çok kullanılmıyor, duymuslugum yok

Peki ama nereden, bir yerlerden aşinalık...

Sonra bir Zülfü Livaneli kitabı, sene 2005, 2006 olmalı: Mutluluk

Mutluluğunu arayan bir Meryem ve onu çok seven, ruhuna dokunan bibisi; aynı zamanda köyün ebesi.

Bibiyi hep sevecek ben.

Teyzesine, halasına "bibi" diyen bir kültürün çocuğu ile evlilik.

Doğan bebelerim, biri sezaryen, biri ssvd.

Sezaryen sonrası ikinci bebeği normal doğurma arzusu ile doğuma dair ne varsa okur, öğrenir, yaşarken yine karşıma çıkan "bibi" Hem de bu sefer bir meslek olarak.

Doğumda anneye yardım eden kadın. Batı dünyasında "doula" adıyla bilinen, Anadolu kültüründe bibiye karşılık gelen.

Doğumu, doğuma dair her şeyi seven ve mesleki geleceğini belki de doğuma yönelik bir yol üzerinden devam ettirebileceğini düşünen ben.

"Horozlar hep öter" değil mi bibi?

Dünyadaki tüm çocukların sabah olmasını istediği, horozların sesini mutluluk dolu kalplerle duyabildiği günler aşkına...

Hadi anlat bibi...

2 yorum: