25 Kasım 2014 Salı

Ina May'in doğum kitabının sonundan bir hikaye...

Kitabın son bölümünü yazarken telefonum çaldı. Hattın diğer ucundaki kişi Amish komşusu için arayan bir kadındı. Amish bir çift veya ebesi Farm'daki bir ebeye ihtiyaç duyduklarında gelişen tipik senaryo şöyledir: Amiş koca telefon için en yakındaki İngiliz (Amişler kendilerinin harici kişileri tarif etmek için onlara İngiliz derler) komşuya gider, komşuya meramını anlatır, sonra eve karısının yanına döner. 

Tahmin edeceğiniz üzere bu yöntem genellikle bir ebenin ihtiyaç duyabileceği bilgileri içermez. Bu seferki haber halihazırda süren bir doğum ile ilgili idi ama ben veya diğer ebe arkadaşlarımdan herhangi birinin konu ile ilgili bilgisi yoktu. Telefondaki kişi daha yakınlarda ebe bulmaya çalıştıklarını ama sadece bana ulaşabildiğini söyledi. Amos'un eşi dün geceden beri doğumunu gerçekleştirmeye çalışıyor, gerçekten zor anlar yaşıyor ve kayınvalidesi gelmenizi istiyor dedi.
Gebeyi tanımadığımı söyledim, kaçıncı bebeği olduğunu sordum, 7.bebeği olduğunu öğrendim.

Kendimi tam bir ikilem içinde hissettim, yayıncıma kitabın son tarihi için söz vermiştim ve fakat ben bir EBE'yim. Eğer bir tercih yapmam gerekirse; EBELİĞİM her zaman yazarlığımın önünde gelir. Komşuya ailenin yanına ivedilikle geleceğimi söylemesini rica ettim ve doğum çantamı kaptığım gibi yola düştüm. 40 km uzaklıktaki bebeğini bekleyen eve doğru yola çıktığımda güneş ufukta alçalıyordu. Eve hava tamamen kararmadan varmak istiyordum, bilenler bilir, bir Amish evini bulmak pek kolay değildir, yolları çakıllıdır, verandalarında ışık yoktur. 3 gündür devam edip her yeri çamura bulayan, sel baskınına meydan verebilecek yağmuru da düşününce gerçekten hayat boyu hatırlamak istemeyeceğim anlar yaşayabilme ihtimalimin, başıma gelebileceklerin farkındaydım. Böylesi zor zamanlarda esenlik dileyen tüm insanlar gibi dua ettim, Allah'ım başına gelenleri hayır ve teslimiyetle karşılayıp, şükür vesilesi görenlerden eyle.

Gökyüzündeki son ışık huzmesi de kaybolduğunda iki katlı ahşap bir evde oturan ailenin yanına vardım, içeri girmeden önce girişteki mavi eski halıya çamurlu ayaklarımı sildim. Amos beni orada karşıladı, mutfağa geçtik. Elinde taşıdığı, yolu gösterdiği gaz lambası odadaki tek ışıktı, beni eşinin yanına götürdü.

Emma ceviz ağacından yapılmış sallanan bir sandalyede oturuyordu, belinde kahverengi polyester bir battaniye sarılı idi. Onu gördüğümde, uykulu olmadığına; hala doğumu gerçekleştirecek güce sahip olduğuna memnun oldum. Emma ve Amos ile daha önce tanışmamıştım ama kayınvalidesi iyi tanıdığım bir Amiş ebesi çıktı. Doğumun başladığı 1 gün öncesinden itibaren gelini ile birlikteydi, bebeğin duruşunda riskli bir durum olduğunu öngörmüş, omuz takılması veya yan geliş olduğunu düşünmüştü, doğumun normal olacağı konusunda emin değildi, karar vermek için desteğe ihtiyacı vardı. Emma'yı gözlemlemeye başladım, birkaç zorlu dalgayı karşıladı, kasılmalar sırasında farkettim ki; Emma'nın rahmi doğumu gerçekleştirecek yeterli güce sahipti.

Muayene ile rahim boynunun inceldiğini, açıklığın neredeyse tam olduğunu gördüm, buna rağmen bebeğin başı olması gereken yerden biraz yüksekte idi. Emma'ya su kesesini dikkatlice açabileceğimi söyledim, bu konudaki fikrini aldım, teklifimi kabul etti, keseyi nazikçe açtım, akan amniyotik sıvı temizdi. Hemen akabinde bebeğin başı rahim boynunu geçerek olması gereken yere doğru inmeye başladı, birkaç dakika içinde güçlü kasılmalar ile bebeğin başı yerleşti.

Yavaşça alın, gozler, burun, aşırı tombul yanaklar ve çene belirdi ama boyun gelmiyordu. Emma'nın bebeği itme çabaları sonuç vermiyordu, çünkü kolları çapraz duruyordu.

Emma'ya el, diz pozisyonu alması gerektiğini anlattım.

Yapamayacağını söyledi. Amiş kadınlarının giydiği uzun elbise ile bu hareketi yapabilmek gerçekten güç idi.

Onu yüreklendirmeye çalıştım, güçlü rahminin bunu başarabileceğini anlattım, eşinin de yardımı ile büyük çaba sarfederek el, diz pozisyonuna geldi, harika bir itiş ile bebeğinin önce bir omuzunun sonra diğerinin geçisini sağladı. Parmaklarımı nazikçe bebeğin koltukaltlarına koydum ve onun tombul bedenini dışarı çıkardım. Tombul bır kız bebek dünyaya gelmişti, tartısı 5 kiloya yakındı. Dışarıdan müdahale yerine; annenin doğuma dair derûni melekelerinden faydalanarak, bebeğe yolu kolaylaştıracak doğum pozisyonu ile yırtılma, epizyotomi olmadan; ne anne ne de bebeğin doğum sonrası  herhangi bir tedaviye zorunlu kalmadığı güzel bir doğum gerçekleşti.

İki saat sonra, neredeyse dolunaya ulaşmış ayın gökyüzünü aydınlattığı, yıldızlı bir kış gecesinde, ailenin yanından ayrıldım.

Yaşadıklarıma minnettardım...

1 yorum: